Bilenler bilirler popüler kültür söz konusu olduğunda iki defa düşünen biriyimdir. Nasıl desem bazı kitaplar fazla abartılıyor bence sadece ''moda'' olduklarından dolayı. Öyle ki moda okumaya alışmış ve sonrasında dur şunu da okuyayım da entelektüel gözükeyim diye Sabahattin Ali , Oğuz Atay , Dostoyevski okumaya çalışıp -ki bilirsiniz kitap okumak bir takım temellere dayanmaktadır sadece temeliniz varsa sağlam eserleri kaldırabilirsiniz- sonrada ''Ay çok sıkıcıydı!Falanca popüler kitap daha iyiydi.'' yorumları yaparlar. Böyle okur kitlesine sahip olan kitapları okurken özellikle düşünürüm. Sadece okur kitlesi ve yazar tavrı yüzünden ertelediğim nice kitaplar olduğunu hatırlayınca üzülüyorum.
Her neyse konumuz Trendeki Kız... Paula Hawkins'in ilk polisiye romanı olduğunu duyunca şaşırmadım desem yalan olurdu. Ama bu bilgiyle gözüme batan nice garipsi satırlar açıklanmış oldu. İtiraf etmem gerekir ortalarda bir ara ''Bağlayamadı da mı sürükleniyoruz acaba ? '' diye düşünmedim dersem yalan olur. Ama Bayan Hawkins sözlerimi yüzüme vurur gibi toparladı durumu. Sonu etkileyici aynı zamanda başından beri bilmemiz gereken bir durum gibiydi. Sonraları satır aralarına tekrar göz attığımda ''En başından beri...oradaydı.'' dediğim bir sona sahipti.
Teknik açıdan kusurları elbette vardı. Mesela sonunda Rachel'ın deniz kenarında yürümesi gereksiz bir romantizme sahipti...Scott'un tutarsız davranışları sanki biraz fazla tutarsızdı.. Hani ''Şunları şuraya ekleyeyim de sonunda Scott sansınlar...'' gibiydi. Bu bana en başından beri hırsızı tahrik etmek için cama yapıştırılan 200 lira gibi geldi..Bu tür polisiye kitaplara alışık olmayanların aniden düşeceği ama uzun zamandır polisiye okuma geçmişine sahip insanların rahatlıkla üzerinden atlayacağı bir çukurdu.Ve Ana... Ana'nın gereksiz sakin oluşu...''Hadi ama!'' dedirtecek türdendi... Dediğim gibi teknik kusurları elbette vardı ama ilk kitabı bence çok fazla yüklenmemeliyiz! Eğer yazmaya ara vermeden devam ederse bomba gibi geleceğine inandığım bir yazar Bayan Hawkins..
Tavsiye Puanım : 6.7/10
Her neyse konumuz Trendeki Kız... Paula Hawkins'in ilk polisiye romanı olduğunu duyunca şaşırmadım desem yalan olurdu. Ama bu bilgiyle gözüme batan nice garipsi satırlar açıklanmış oldu. İtiraf etmem gerekir ortalarda bir ara ''Bağlayamadı da mı sürükleniyoruz acaba ? '' diye düşünmedim dersem yalan olur. Ama Bayan Hawkins sözlerimi yüzüme vurur gibi toparladı durumu. Sonu etkileyici aynı zamanda başından beri bilmemiz gereken bir durum gibiydi. Sonraları satır aralarına tekrar göz attığımda ''En başından beri...oradaydı.'' dediğim bir sona sahipti.
Teknik açıdan kusurları elbette vardı. Mesela sonunda Rachel'ın deniz kenarında yürümesi gereksiz bir romantizme sahipti...Scott'un tutarsız davranışları sanki biraz fazla tutarsızdı.. Hani ''Şunları şuraya ekleyeyim de sonunda Scott sansınlar...'' gibiydi. Bu bana en başından beri hırsızı tahrik etmek için cama yapıştırılan 200 lira gibi geldi..Bu tür polisiye kitaplara alışık olmayanların aniden düşeceği ama uzun zamandır polisiye okuma geçmişine sahip insanların rahatlıkla üzerinden atlayacağı bir çukurdu.Ve Ana... Ana'nın gereksiz sakin oluşu...''Hadi ama!'' dedirtecek türdendi... Dediğim gibi teknik kusurları elbette vardı ama ilk kitabı bence çok fazla yüklenmemeliyiz! Eğer yazmaya ara vermeden devam ederse bomba gibi geleceğine inandığım bir yazar Bayan Hawkins..
Tavsiye Puanım : 6.7/10